21 Kasım 2009

Kamusal Mekanda Bellek - Yuvarlak Masa Söyleşileri 01

Ortak mekândaki değişiklikler, toplumsal bellekte ve toplumun sürekliliğinde nasıl bir rol oynamaktadır?

Bu soru çerçevesinde kamusal mekânın tasarımı nasıl mümkün olabilir?

Alışkanlıkları hesaba katmayan büyük imar operasyonlarının, zorunlu tahliyelerin, büyük kentsel dönüşüm projelerinin kent yaşamı üzerindeki etkilerini nasıl değerlendirebiliriz?

Kollektif belleğin oluşumundaki kopukluklara dikkat çeken, hasarları en aza indirmeye çalışan çeşitli girişimlerden söz edilebilir mi?


Bu sorular, İmkanmekan’ın 17 Ekim 2009’da gerçekleştirdiği “Kamusal Alanda Bellek” konulu yuvarlak masa toplantısının, henüz davet aşamasında, katılımcılara gönderdiği metinde yer alıyordu. Kamusal mekânda tasarım yapmak üzerine düşünce üretmeye meraklı bir oluşum olarak İmkanmekan, mimar Cem Kozar ve fotoğrafçı Ali Taptık’ın misafir olarak katıldığı toplantıda, bu ortak alanı oluşturan en önemli unsurlardan biri olan belleği konu edinmişti.

Bu tartışmaya başlarken, bellek kavramının bir tanımını yapmak ya da en azından bizim ona hangi taraftan baktığımızı açıklamak gerekir. Ancak toplantıya başlarken, ortak bir tanım üzerinde uzlaşmamıştık. Bu nedenle konuyu, iki farklı başlık altında inceledik: Resmi bellek ve yaşanmış bellek.

Andreas Huyssen’in, Doris Salcedo’nun 1997 tarihli Unland: Tha Orphan’s Tunic adlı işi üzerine yazdığı bir metinde geçen bu ayrım şöyle tanımlanmıştır: “Anıtlar, resmi belleği ifade eder ve onların kaderi, kaçınılmaz olarak, devrilmek ya da görünmez hale gelmektir. Öte yandan yaşanmış bellek, kolektif, politik ya da bir nesle ait hafızayı içerse de, her zaman bireylerin, onların deneyimlerinin ve acılarının içindedir.”(kaynak)

Bu tanımda da açıkça ifade edildiği gibi, resmi belleğin ifade araçları olan anıtlar, tahrip edilmedikleri, çeşitli nedenlerle yok olmadıkları ya da hâkim ideolojinin değişimi sonucunda ortadan kaldırılmadıkları sürece, mekânın sürekli kullanıcıları için görünmez hale gelmek durumundadır. Anıtların kaçınılmaz sonu üzerinde bizim de kolayca anlaşmamız, anıt kavramının, imkanmekan ekibi ve katılımcıların zihninde ortak bir karşılık bulmasıyla mümkün olmuştur. Bizler için anıt, genellikle mimar, peyzaj mimarı ya da mekân tasarımıyla ilgisi olmayan, kendisine daha çok plastik bir obje tasarımı görevi yüklenmiş bir kişi, mesela bir heykeltıraş tarafından yapılabilecek ve kanıksadığımız bir takın çevre/bahçe düzenlemelerinin içerisine oturtulmuş, üç boyutlu nesnelerdir. Oysaki bu durumun böyle olmak zorunda olmadığını, hatta zaten böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Çağdaş anıt ya da anımsama örneklerinin, insan ölçeğine daha yakın, ziyaretçinin ilişki kurmasına olanak sağlayan, farklı kullanımlar getirebilen ve yaşanan bir mekân oluşturan bir yapıya sahip olması gerektiğini hatırlıyoruz. Bu da anıt denen yapının anıtsal olmaması halinde ortaya çıkan tartışmada fark ediyoruz ki; anıt ile anısına yapılmış olan, (monument ya da memorial ayrımında olduğu gibi) aynı anlama gelmiyor.

İmkanmekan’ın ilgi alanı olan, kamusal mekânın tasarımı ya da kamusal mekânda tasarım yapmak da tam olarak bu noktada başlıyor. Mekânın kullanıcısını da içine alan, yalnızca resmi belleği değil, bireysel yaşanmışlıkları da somutlaştıran, görünür hale getiren, hatırlatmayı amaçlayan tasarımlar yapılabilir mi?

Landmarks Preservation Council of Illinois’in ödüllü bir farkındalık kampanyasından bahsedebiliriz. Kampanyanın afişlerinde, kentte önceden var olan önemli yapılardan geriye kalan boş alanlar ya da yerlerine yapılan yapıların fotoğrafları ve altlarında inşa tarihleri, yıkım tarihleri, mimarları gibi bilgiler yer almaktadır. Bu son derece etkileyici kampanya, kentin sahiplenilmesiyle ilgili bir bilincin yaratılmasında önemli katkılar sağlasa da, amacı gereği zaten bir koruma kurumu tarafından “anıt” olarak belirlenmiş yapıları vurgulamakta ve tek taraflı olarak çalışmaktadır.

Toplantıya katılan Cem Kozar’ın anlattığı “Hayal/et Yapılar”, kendisinin sözleriyle bir “kentte silinmiş olan belleğin bir anlamda geri çağrılması” projesi. Cem Kozar ve Turgut Saner’in birlikte gerçekleştirdikleri çalışmanın tam adı “İstanbul’da Tarihi Yıkım ve Hayalet Şehir” ve çalışma kapsamında, İstanbul’da yıkılmış kimi yapıların yeniden canlandırılmasıyla, kentte kaybedilmiş ya da belki hiç bir zaman var olmamış mekânlar, olasılıklar ve hikâyeler ortaya çıkartılıyor. Bu hikâyeler, daha sonra birer hatırlatıcı olarak, bu yapıların yerlerinde sergilenecek. Bu proje, kaybolanlara üzülen bir tür kent nostaljisinden tümüyle uzak. Hatırlatma amacıyla ortaya çıkmış gibi gözükse de, bir tür somut gerçekliği hatırlatmaktan çok geçmiş, bugün ve gelecek arasında kentin kullanıcısı tarafından kurulabilecek bambaşka bağlantıları mümkün hale getiriyor.



Yukarıda soruya cevap olabilecek başka fikirleri araştırırken, imkanmekan’ın “küçük ölçekli müdahale” diye—belki de yanlış bir şekilde—adlandırdığı, fiziksel olarak küçük olup geniş bir alana etki edebilecek, düşük bütçeyle önemli bir sorunun çözümü olabilecek projelere örnek olarak Can Altay’ın Liverpool’da gerçekleştirdiği, “Trainer Monument” uygulamasıyla karşılaştık. Koşu ayakkabısı anıtı olarak tercüme edebileceğimiz bu çalışmanın, yukarıda tarif edilen, sorun çözmeye yönelik bir tasarım olmadığı açık. En azından basitçe düşünebildiğimiz türden bir kentsel sorunu çözmeyi amaçlamıyor. Ancak kentlinin yaşanmış belleğini görünür hale getiren, onların katılımıyla biçimlenen ve sahiplenmesinin kolaylığının, sürekliliğinin temini olduğu çok önemli bir örnek. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

(Fotoğraf: Mike Carney)


Mevcut izleri içine dâhil eden, ortaya çıkartan ve kalıcı hale getiren uygulamaların yanı sıra, belleğin oluşumuna doğrudan katkıda bulunan, belki de belleği olmayan bir mekânı kullanıcısı ile bir araya getiren, mekânı benimseten bir araç tasarlanabilir mi? Tartışmanın bir başka konusu da bu oldu. Kamusal mekâna yapılan bir müdahale nasıl belleğin bir parçası olabilir? Elbette tüm müdahaleler kendilerine bireysel ve kolektif hafızada birer yer edinebilirler. Bu anlamda başarılı olan bir örneğin, mekânın kullanıcısının kullanım alışkanlıklarının bir parçası haline gelen, sürdürdüğü hayat biçimine uyum sağlayan ya da tam tersine bu alışkanlıkları değiştiren bir müdahale olabileceğini düşünebiliriz. O zaman tersten giderek, kentin kullanıcısı dediğimiz kişilere ulaşmayı başarmış her müdahalenin de mekânın/kentin belleğinin oluşumuna katkıda bulunacağını, orada bir ya da birden çok yer edineceğini söyleyebiliriz.

En azından bir kişinin belleğinde yer edinmiş olanı ortaya çıkartan ve yine en azından bir kişinin belleğinde yer edinecek projeler aradık ve arıyoruz kısacası. Böylece bir ihtimal, kişisel olanlar arasında bağlantı kurmak mümkün olabilir, tabii bunun olmasını istiyorsak.

04 Kasım 2009

KARAKÖY RIHTIM CADDESİ VE YAKIN ÇEVRESİ TASARIM ATÖLYESİ


Karaköy İstanbul’un en karakteristik topografyaya ve konuma sahip bölgelerinden biridir. Boğaz'la ve Haliç'le olan ilişkisi, kentin ticaret, kültür, endüstri merkezlerine yakınlığı, kent belleğinin ve kimliğinin oluşumdaki etkileri açısından da Karaköy önemli bir konumdadır.

Karaköy Rıhtım Caddesi ise Karaköy Limanı ve Galata Köprüsü arasında kalan, içinde geçici bir iskele bulunan kentin önemli açık alanlarından biridir. Bu kamusal mekanın mevcut durumunu sorun ve potansiyelleriyle değerlendiren küçük ölçekli/ölçeksiz/düşük ölçekli müdahale önerilerinin ve bu önerilerin hayata geçmesi için gerekli senaryoların (işbirlikleri, yerel yönetimler,sponsorluklar...vb.) üretilmesi atölyenin konusudur.

imkanmekan, 2007'den beri cevaplarını aradığımız "kentsel mekanda küçük ölçekli müdahalelerle yaşam kalitesini artırma çalışmaları bu düzlemde ne kadar etkili ve faydalı olabilir" sorusu üzerine birlikte düşünmek, ilgili deneyimlerinizi, daha da önemlisi fikirlerinizi paylaşmak ve birlikte proje üretmek için sizi 21 Kasım 2009 Cumartesi günü 10:00-17:30 arasında, seçeceğiniz bir veya iki takım arkadaşınızla birlikte davet ediyor. Katılıp katılamayacağınızı ve seçtiğiniz takım arkadaşlarınızı 10 Kasım 2009 tarihine kadar imkanmekan@gmail.com adresine iletmeniz bekleniyor. Sonuç projeler Karaköy Rıhtım Caddesi'nde ki kamusal mekanların sizin gördüğünüz sorunları ve veya kamusal mekan olarak potansiyelleri üzerine kurgulanabilir.

15 Kasım 2009 tarihine kadar seçtiğiniz alana ilişkin bir fikir posterini imkanmekan@gmail.com adresine iletmeniz gerekiyor. Poster istediğiniz boyutta sadece seçtiğiniz alana ilişkin görselleri ve grup ve yer isim bilgilerini ya da görseller ile beraber yapacağınız projeye ilişkin ilk fikirlerinizi içerebilir. Temel amaç diğer davetli katılımcılara hangi alanda ve neye odaklanarak çalışacağınızı göstermek ve alanla ilgili ön hazırlığı yapmış olmak.
Atölye çalışmasına katkıda bulunabilecek okuma ve imajların olduğu bir dosya sistemi için size dropbox'tan bir davet gelecek onu kabul ederek dosyalara ulaşabilirsiniz.



21 Kasım 2009 programı
10:00-10:30 imkanmekan giriş sunumu-kavramsal çerçeve
10:30-16:30 projelerin geliştirilmesi ve her ekibin max. iki A2 boyutunda poster ve sunum hazırlaması
16:00-17:00 proje sunuşları
17:00-18:00 sergi ve değerlendirme

Görüşmek üzere,
imkanmekan